Kitaplar - Hıdır Murat Doğan
220
page-template-default,page,page-id-220,wp-custom-logo,bridge-core-3.0.2,qodef-qi--no-touch,qi-addons-for-elementor-1.5.3,qode-page-transition-enabled,ajax_leftright,page_not_loaded,,qode-title-hidden,qode_grid_1300,footer_responsive_adv,hide_top_bar_on_mobile_header,qode-theme-ver-28.8,qode-theme-bridge,qode_header_in_grid,wpb-js-composer js-comp-ver-6.9.0,vc_responsive,elementor-default,elementor-kit-31

Kitaplar

Gergedanları Kimsenin Umursadığı Yok (2022)

Hıdır Murat Doğan, Gergedanları Kimsenin Umursadığı Yok adlı bu kitabında yer alan hikâyelerinde, okuru yormayan kıvrak, yetkin bir dil kullanarak sözcüklerle, tümcelerle adeta akrobasi yapıyor; üstelik yazdıkları hayatlarımızda nesnel karşılık içererek insanların görüp fark etmediği ya da adlandırmadığı ölü açılara dokunuyor… Türkiye’de adil bir edebiyat ortamı olsa, zamana direneceğine inandığım bu yetkin hikâyelerinde hem öz hem de biçimsel ustalıkla o, şimdiden önemli hikâyeciler arasında anılmayı hak ediyor. Kitabını çok severek okudum. İçtenlikle kutluyorum…

YILMAZ ODABAŞI

‘’Sovyetler de yıkılıyor sonra. Yıkılsın da zaten! Bir gün babamı televizyonda görüyorum. Yaşlı mavi gözleri tıpkı eskisi gibi parıldıyor. Adamın biri babamın ceketinin sol yakasına Rus Devlet Nişanı’nı takıyor. Fezaya bakıp gülümsüyorum. İnsanların kötü olduklarını gizlemeleri ne zor şey olmalı. Cankurtaranın ışıkları pencereye vuruyor. Gülümsüyorum.

Delilik dünyaya dayanma biçimlerinden yalnızca biri. Bir kanamadan bulaşan herhangi bir hastalık gibi, yaralı bir hayvanın sağrısına dokunur gibi… Delilik, dünyanın en büyük salgını…’’ (Kitaptan)

(Tanıtım Bülteninden)

Biraz Ormanda Saklanacağım (2020)

Sennur Sezer Emek Direniş Öykü Ödülleri’nde Biraz Ormanda Saklanacağım adlı dosyasıyla 2020 yılı birincilik ödülünü alan Hıdır Murat Doğan kalbimizin ekranına bakarak yaşadıklarımızı izlememiz ve yüzleşmemiz için yazıyor öykülerini sanki.

Orada başlıyor sorular; çocukluğun toprak sahalarında. Yitirilen ne varsa birdenbire sezdiriyor kendini. Büyümek, unutmak için yeterli değil; aksine çıkmazın ve daha çok yitirmenin sonucu gibi. Üstelik yangından uzun yollara, anneden dayıya, babadan çocuğa uzanan yollar her öyküde biraz daha daralıyor.

Deplasmana gidiyoruz. Nereye? Annemizin göz yaşları ve yangında kaybettiğimiz onca insanın Temmuz’una. Bir aile yadigarı gibi, kuşaktan kuşağa aktarılıyor acı ve bilgelik.

Hıdır Murat Doğan bir dönemin içinden geçip sert sessiz bir öfkeyle yazıyor öykülerini. Birbirini bütünleyen ve çıkışı göstermeyen öyküler toplamı Biraz Ormanda Dolaşacağım.

(Tanıtım Bülteninden)

Öykü ödülümü Sennur Sezer’in değerli eşi, yazar, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı ve TÜYAP onursal yazarı Adnan Özyalçıner’in elinden alırken.

Çayko’nun Turuncu Otobüsü (2022)

“Korkmuyor musun?” diye sordu “Korkuyorum ama sen varsın.” dedim. Elini yeniden omuz başıma koydu. “Gel benimle!” dedi. Cebinden dökülen bisküvi parçalarını araya araya yola koyulduk. Karanlık mı bastırıyordu yoksa bulutlar mı toplanıyordu anlayamıyordum. Hafif rüzgâr şimdi yerini sert bir fırtınaya bırakmıştı. Bir an durduk. Ağaç dallarının aralığından gökyüzüne baktık. Kar taneleri tek tek suratımıza düşmeye başladı. “Biliyor musun Salih?” dedim “insan seninle yolda olmaktan korkmuyor.”

Gözün gözü görmeyeceği kar fırtınasının bastırması çok uzun sürmedi. Ortalık neredeyse bir anda bembeyaz oldu. “Tut elimi!” diye bağırdı Salih “Buradan çıkacağız Çayko.”

Ormanda kaybolacaksan Salih gibi biriyle kaybolacaksın. Bir yolculuğa çıkacaksan gerçek bir dostla yola koyulacaksın. Hayat da biraz böyle: Korkunç ama güzel bir ormanda yakalandığın kar fırtınası gibi… Tertemiz bir beyazlığı var ama yalnızken korkutuyor.

Ağaç kovuklarına gizlenen birkaç geyik, minik domuzcuklar ve ceylanların yanından hızlı adımlarla geçip gittik. Bir yandan suratıma kar tanecikleri vuruyor, diğer yandan Salih’i kaybetmemek için yanımda olup olmadığına bakıyordum. “İşte burada!” dedi, otobüsten sarkan halatın ucunu elime tutuşturdu “Bin artık!” dedi “Beni merak etme, ben yolumu bulurum.”

Soğuk Masal (2018)

Besbelli, tecrübeyle duvarlara sabitlenmiş dolapların içinde saklıyordu ninem ölüm kokan çocukluk anılarını. Bir tren kazasıdır aslında büyümek. Her şeyin üst üste gelmesi böyle bir şeydir. Önce bir şeyler devrilir içinden sonra da hepsi.
Bana onulmadık bir hikâye anlat.

“Aslında.” diye başlayan cümleler kurmaktan korkarım ben aslında. Gardıropların üzerine kaldırılan kahverengi bavullar, bana da hep hüzünlü gelir. Sana kimsenin cinayetini üstlenmeni öğütleyemem. Çünkü biliyorsun, yolların üzerinde uçuşan kuşlar aniden ölür.

Bana duyulmadık bir hikâye anlat.

Annem öldü. O gece onun yastığında uyudum. Yanağında. Kalabalık dağıldı sonra. Acı kaldı bir tek. Çocukken “Seni buramda taşıdım” demişti annem karnındaki sezaryen yarasını gösterirken bir keresinde.

“Buramda. İçimde.”

Sanırım şimdi ben onu buramda taşıyacağım. Buramda. Karnımdaki o derin boşlukta. İçimde…

Bana kesilmedik bir hikâye anlat.

Kütürt (2017)

Her seferinde aynı şeyleri tekrarlıyordum ben de. Zaten öyle olmaz mı ? Yerküre, uzayın sonsuz boşluğunda öylece döner durur. Koskoca evren dururken, hep aynı yerlerde kalır. Geceden çıktığını zannedersin her gündüz ama sonra yine gece olur. Kıştan çıktım diye düşünürken o yaz başı sonra yine kış olur. Biz insanlar da tıpkı bir gezegen gibi tekrar tekrar aynı şeyleri yaparız. Aynı karanlıklara girer aynı aydınlığa aldanırız.

Herkes mutlu olmak ister. Zaten birilerini, birşeyleri öldürme çabası hep bundandır. Hepimiz mutlu olmak isteriz ve biz ölülerin mezar başlarına şekerlemeler bırakan, hiç unutmayan bir milletiz. Biz hep unutmak için öldürürüz, kendimizi de…

Onu Demirdöven barajının setlerine uzanan yol üzerinde buldum. Bir kayaya yaslanmış beyaz bir steyşın Toros’un içinde. Yaklaşırken korktum. Sessizlik vardı sadece. Az sayıda cırcır böcekleri. Sonunda onu yerini söylemeye ikna etmiştim. Bizim programı çok kimse dinlemez zaten ama ilk kez bir dinleyiciyle buluşmaya gidiyordum. Halil…

Adımlarım zayıfladı. Yavaşladım. Hatta bir kaç saniye durdum. Sonra sigara dumanının havada salınışını gördüm. Sonra bir Kırmızı Tuborg fırladı camdan. Sevindim, yaklaştım.

“ Merhaba!“ dedim “Halil, sensin değil mi ?
Siz ölsenize artık ! Yerin dibine girsenize ! İnsanların kalp kapakçıklarını çalan organ mafyaları, bir tekme de sen vurcu arkadaşlar, kalabalıklaşan kentlerde yalnızlaştırma ustaları, ölsenize ! Siz diyorum artık, kentsel dönüşsenize

Öyküler Sen Varsan Güzel (2015)

Yalnız İnsanlar Sokağı derlemesiyle tanıdığımız Arif Çıplak, Öyküler Sen Varsan Güzel adlı kitabında bu kez yeni ve genç öykücüleri bir araya getiriyor. 12 genç yazarın öykülerinin derlendiği kitapta birbirinden farklı üsluplar, hayatlar çıkıyor karşımıza. Umut vaat eden genç yazarların samimi öyküleri, her bir öyküde kendinizi bulabileceğiniz keyifli bir okuma heyecanı sunuyor. Öyküler Sen Varsan Güzel, soğuk kış günlerinde içinizi ısıtacak.

(Tanıtım Bülteninden)